Basindan > Muestro sinyor el Rey Mustafa

Neslihan YALMANŞalom Gazetesi`nin 6 - 12 Mart 2006 tarihli haftalık bülteninde Tuna Saylağ`ın, Kemal Başar`la yaptığı bir röportaj dikkatimi çekti. Ankara Devlet Tiyatrosu oyuncularından Başar; genel müdürlükten ve başrejisörlükten destek alarak, Devlet Tiyatroları`nın uluslar arası ilişkilerini düzenleme görevini üstlenmişti. G

Perspektif
9 Ocak 2008 Çarşamba

Engin ARDIÇ

Azınlık yayınları arasında, Yahudi cemaatinin çıkardığı 'Şalom' gazetesi de var, belki duymuşsunuzdur. Bana da gönderiyorlar. Gönderiyorlar, çünkü piyasada bulmak deveye hendek atlatmaktan daha zor.
Bu haftalık gazete Türkçe yayınlanıyor, fakat bazı sayfaları Ladino, yani eski İspanyolca ve İbranice 'kırması' dilde... Yahudi cemaatinin anadili bu, taa 1492 yılında İspanya'dan koparıldıktan, Kral Ferdinand ve Kraliçe Isabella tarafından kovulduktan sonra da ısrarla ve titizlikle koruduğu anadili... Zamanla içine elbette Türkçe kelimeler de girmiş, ortaya 'flor de menekşe', 'kofitikas de pırasa' gibi hoşluklar çıkmış.
Aha size kültür çeşitlemesi, kültür farklılığı... Beş yüz küsur yıldır bu topraklarda bizimle içiçe yaşayan bu insanların alt kimliği bu, üst kimliği de Türklük. Hatta, sapına kadar Osmanlılık. Sizden benden çok daha fazla Osmanlılık.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bu insanlar, askere de gidiyorlar vergi de veriyorlar. (Kaçıranını bilemem, ben size her vergi kaçıran bir Yahudi mükellefe karşılık gene vergi kaçıran bin Müslüman mükellef göstereyim!)
Üstelik 1492 yılından beri de İstanbullu bu insanlar, hepimizden daha İstanbullu... Köyden yorganı toplayıp 1992 yılında Harem İskelesi'ne ya da Topkapı Garajlar'a inmiş değiller!
Az buçuk İspanyolca çakıyorum ya, Ladino yazıları kafamı gözümü yara yara okumaya çalışıyorum.
Fakat bu dili Türk alfabesiyle, yani Türkçe okunduğu gibi yazdıkları için önceleri zorlandım, baktım, bu gidişle İspanyolcam bozulacak yahu!
Bunlar meğer modern İspanyolca'da 's' okunan 'z' sesini de bizim gibi çıkarırlarmış, 'h' okunması gereken 'j' harfini de gene 'j' okurlarmış... Buna karşılık, 'paharo' okunan kelimeyi 'paşaro' şeklinde söylüyorlar, ünlü müzik toplulukları Los Paşaros Sefaradis, sefarad kuşları... 'Muher' okunan kelimeyi 'mujer' şeklinde kullanıyorlar, 'muço' yerine 'munço', 'nuestro' yerine 'muestro', 'senyor' yerine 'sinyor' diyorlar İtalyan gibi...
Bir zamanlar İstanbul'da tanıdığım bir İspanyol kızı, 'bir Türk Yahudisi'yle konuşmak, zaman tüneline girip Cervantes'le konuşmak gibi' demişti.
Fakat gene de bir Sefarad ile bir çağdaş İspanyol, bizim Azeri kardeşlerimizle anlaştığımızdan çok daha iyi anlıyor birbirini. İspanyolca (Kastilya lehçesi) beş asırda çok az değişmiş. Örneğin büyük Kastilyalı şair Jorge Manrique taptaze duruyor... No tardes, muerte, que muero... Quiereme pues que te quiero... Ven porque viva contigo... Ven aqui, pues ya que muero... 'Ölüm, geç kalma, gel de öleyim artık, seninle yaşayayım, sev beni çünkü severim seni' diyor adam... 1479 yılında yazmış bunu, Yahudiler henüz oradalar...
Ne güzel bir 'flamenco' türküsü olurdu gitarlı mitarlı, bizim 'cırcırböceği Diego' da ne güzel söylerdi bunu kimbilir?
Bu Şalom Gazetesi'nin ayda bir verdiği bir de eki var, o kafadan Ladino dilinde... 'El Amaneser'... Şafak demek.
Son sayısını karıştırıyordum, irkildim.
Yok canım, korkmayın, 'İran devleti yıkılsın' falan dememişler. Onlarda kebapçı garsonluğundan gelip de cumhurbaşkanı olan yok.
İstanbul'da basılmış eski bir kitaptan sözeden bir yazı... Haham Avram Abenyakar'ın 'Şivhe a'Ari' isimli eseri (ne demekse?)... Sanırım Tevrat'ın 'kabala' yani mistik yorumundan sözediyor... Kapağının 'faksimilesini' de koymuşlar... 'Enprimido en Kostandina' diyor... Hayim Eliya Pardo yayınlamış, 'el ke vende livros en Yeni Han'... Yeni Han'da kitap satan Hayim Efendi...
Kitabın basım tarihi, Musevi takvimine göre 5526, Batı takvimine göre 1765...
Ve kitap kimin devrinde yayınlanmış? 'Debasho el governo de muestro sinyor, el Rey Mustafa'...
Efendimiz, kralımız Mustafa'nın yönetimi altında!...
Sözü edilen Mustafa, padişah Üçüncü Mustafa... Üçüncü Selim'in babası... Birinci Abdülhamid'in ağabeyi...
Osmanlı Türk hükümdarına biat etmiş, ona sığınmış, ona güvenmiş, kendisinden 'efendimiz, kralımız' şeklinde sözetmiş insan, dini ve dili ne olursa olsun, BENİM İNSANIMDIR. İsterse ateşe tapsın, hiç farketmez.
Yahudi cemaatine teşekkür ediyorum, kim olduğumu, nereli olduğumu, nereden geldiğimi bana bir kez daha hatırlattığı için. Fakat hep birlikte nereye gittiğimizi bilemem, çünkü onlar da bilmiyorlar.

Akşam Gazetesi
16 Nisan2006